
Bu kimin işine yarar? CAN DÜNDAR |
|
Bu soru, son dönem sansür meraklılarının sloganı haline geldi.
Diyelim bizim takım kendi sahasında yabancı konuk ağırlıyor. Seyirci sahaya şişe yağdırıyor. Kameralar görüntülüyor.
“Aman yayınlamayalım. Rakibin işine yarar. Türkiye zarar görür.”
Hooop, görüntüler “temizleniyor”.
Tabii şişe atanlar da…
Bir başka vak’a:
Gardiyanlar içeri alınan zanlıya tekme tokat girişiyor. Öldüresiye bir dayak… Öldürüyorlar da nitekim… Olay kanıtlarla, tanıklarla belgeleniyor.
“Aman konuyu fazla dillendirmeyelim. Türkiye düşmanlarını sevindirmeyelim.”
Yani?
Ölen öldüğüyle kalsın, öldüren öldürdüğüyle…
Yeter ki Türkiye işkenceci damgası yemesin.
Öldürülenin ailesi buna isyan edip Türkiye’yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne şikayet mi etti?
“Sen ülkeni gavura yargılatmaya utanmıyor musun” taarruzları başlıyor.
* * *
Bu yaklaşımın sonucu şu:
Kafası bozulup sahaya şişe fırlatan fanatik, “ülkeye zarar vermeyelim” refleksininkoruyucu kolları arasında kollanacağını bildiğinden saldırganlığa devam ediyor.
İşkenceci kendisini eleştirenleri “vatana ihanetle” ve Türkiye’yi dünyaya suçlu göstermekle itham ediyor ve dayağı sürdürüyor.
Peki biz söylemeyince dünya olup biteni bilmiyor mu?
Biliyor tabii… ama bu “devekuşu politikası” hem suçluları kollamaya yarıyor, hem muhalefeti sindirmeye…
* * *
Sarah Ferguson’un ITV için hazırladığı belgesel tartışmasında da aynı saçmalığı yaşıyoruz.
Programın içeriğinden çok “Sarah’ın kafasındaki art niyetler” tartışılıyor:
“Kesin Türkiye’yi karalamak, AB üyeliğimize engel olmak yapmıştır.”
“Bu olsa olsa İngiliz turistleri Türkiye’den çekmek için İspanyolların tezgahladığı bir oyundur” vs.vs…
Ya içerik?
O çocuklar gerçekten kollarından koltuğa bağlanıyorlar mı bağlanmıyorlar mı?
Bakımevinde insanlık dışı koşullar var mı yok mu?
Ferguson’un sinsi niyetlerinden ve “Bunları göstermek kimin işine yarar” meselesinden önce tartışılması gereken bu değil mi?
O niyet ne olursa olsun, bizim pisliğimizi temizlememiz gerekmiyor mu?
Skandalı sergileyen Türk’müş, yabancıymış fark eder mi?
İşlerine gelmeyen her haberin, programın, filmin ardında bir komplo arayanlar “Acaba anlatılan doğru mu” ve “Gerçeği sansürleyerek daha ne kadar doğrulardan kaçabiliriz” sorularını düşünmeleri gerekmiyor mu?
* * *
“Bu haberler kimin işine yarar” söyleyeyim:
Bakımevinde eziyet edilen çocukların işine yarar.
Sahada kafasına şişe yiyen futbolcuların işine yarar.
Karakolda işkence gören tutukluların işine yarar.
Onlar hiç olmazsa bir süre rahat ederler.
Bu haberler yetimhanedeki zalime, tribündeki fanatiğe, mahpushanedeki işkenceciye zarar verir belki, ama Türkiye’ye zarar vermez; tersine zulümden, fanatizmden, şiddetten, işkenceden arınmış bir ülke kurmamıza yardımcı olur.
O zaman da hepimizin işine yarar.
Fatma Korkmaz’ın fotoğrafını gördünüz mü gazetelerde?
Kocaman gözleri var; meraklı, şaşkın, ümitvar…
Gözlerin üstünü çizen kalın kaşlar, yanaklarında Allah vergisi allıklar…
“Bir çocuk kadar masum” tanımına denk düşen sıcak bakışlar…
Kahramanmaraş’ın Saygılı köyündenmiş Fatma…
15 yaşındaymış.
Ailesi onu bu yaşta evlendirmeye karar vermiş.
Dozer operatörü olan kocası İsa kendisinden 10 yaş büyükmüş.
Geçen Pazar düğün yapmışlar.
Ertesi sabah eve dönmüş Fatma… iki gözü iki çeşme…
“Bakire değilsin” demiş kocası… baba evine geri yollamış.
Yemin billah etmiş Fatma, “Kimseyle ilişkim olmadı benim” diye… “İsterseniz doktora götürün” demiş.
İnandıramamış ailesini…
Bunun üzerine, inandırmanın en korkunç yolunu seçmiş:
Yan odaya geçmiş, babasının av tüfeğini almış, karnına sıkmış.
Sonrası, en az buraya kadar olanlarca korkunç:
Genç kıza otopsi yapmışlar, ailesinin isteği üzerine…
“Bakalım bakire mi, değil mi” diye…
Bakire çıkmış Fatma…
“Namusu”, musalla taşında tescillenmiş.
* * *
“Cennet Anadolu”muzun küçük kız çocukları için cehennem olan bir yüzü var; biliyoruz değil mi?
Cehaletin bir anda felakete dönüşebildiği bu toprakta körpecik kızların alınıp satıldığını, zar davasına evinden atıldığını, cesetlerine bekaret testi yapıldığını biliyoruz.
Ama onları kurtaracak hiçbir şey yapamıyoruz.
Köylerde bakireler mezarlığı kurmaktan başka…
* * *
Milliyet’in 2005’te başlattığı “Baba Beni Okula Gönder” projesi biraz da bu görüntülere son verebilmek içindi.
Okula giden kızları, 15’inde zoraki evlendirmek, bekaret kontrolüne göndermek kolay olmazdı çünkü…
3 yıl içinde 110 bine yakın bağışçı, bu ideale 30 milyon YTL destek verdi.
Bu sayede 7156 kıza 3 yıllık eğitim bursu sağlandı.
22 yurt, 9 okul yapıldı. Kızlar orada yaşamaya başladı.
3 bini takdir ya da teşekkür aldı. 26’sı üniversiteye girdi.
Her yıl olduğu gibi bu yıl da Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile bir araya gelindi, 2008-2009 öğretim yılı için kızlara gereken burs miktarı belirlendi.
Gereken yıllık tutar 400 YTL’ idi.
Yani ayda 34 lira…
* * *
Lakin kriz bastırdı. Bazı destekçiler, burs vermekte zorlandı.
7 bin burslu kızdan 2 bin 500’ünün bursu tehlikeye girdi.
Bu öğretim yılı için isimleri belirlenmiş olan 2500 kızın burs ihtiyacı henüz karşılanamadı.
Okulların başladığı göz önüne alındığında bu ihtiyacın çok kısa sürede giderilmesi, bu kızların ortada bırakılmaması gerekiyor.
Her bir bursiyer için ayda 34 lira lazım.
Bizim Naz markete sordum, “İnsan, 34 lira burs verse, neden vazgeçmesi gerekir” diye:
“Bir gece rakı sofrası kurmasalar, onun iki saatlik keyfiyle bir kız okur” cevabını verdi.
Bir büyük rakı, bir büyük su, biraz çerez parasına bir ay okuyor kızlar…
İster Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin Garanti Bankası Etiler Şubesi 6298640 No’lu YTL hesabına 1 yıllık bağış tutarı olan 400 YTL’yi tek seferde yatırın;
ister http://www.bababeniokulagonder.org/ sitesinden otomatik ödeme talimatı vererek 34 YTL bağış tutarının 1 yıl boyunca her ay hesabınızdan çekilmesini sağlayın.
Fatma’ları yaşatalım!
|